🎯 DEVLETTE TOPLUM YARARINA DİSİPLİN VE PARTİSİZ DEMOKRASİ 🎯

🎯Devlette Toplum Yararına Disiplin ve Partisiz Demokrasi 🎯

12 Eylül 2012 tarihinde eylemli mücadelemin ilk konusu partisiz demokrasi ve topluma hizmet konusudur.

Gündemi devrimden uzak tutmak adına sokak köpekleri ile değiştirmek isteyenler beyhude çabalar içindeler.

Devrimin nasıl olacağını ve devrim sonrasını tüm ulus tartışmak ve bu düşüncelere ilave edilecek yeni insanlık devrimi ile çelişki içerisinde olmayan fikirleri olgunlaştırma döneminden geçiyoruz.

Parti disiplini içinde hareket etmek ne demektir?

Devlette disiplin Türk ulusunun töre yasalarına uygun bir şekilde topluma hizmet adına seçilenlerin o iradenin koyduğu kuralları sürekli ensesinde hissetmesi ve onun dışına çıkmadan beni halk seçti ne istersem onu yaparım diyerek gizli niyetini topluma dayatma yapma olanağı bulamamak demektir.

Bu sorunun kısa bir yanıtı yok. Bu sebeple bu soruya uzun bir yazıyla yanıt arayacağım.

12 Eylül askeri darbesinin ardından siyasi partiler yasası ile partiler lider sultası altına girdiler.

Parti disiplini içinde hareket etmek emperyalizmin güdümünde yapılan asıl amacı özelleştirme talanı olan askeri ve sivil darbe faşizmi sonrasının bir eseridir.

Bugüne kadar hiçbir siyasi partinin o faşist darbenin siyasi partiler yasasını halkın yararına olacak şekilde değiştirme niyeti ve amacı olmamıştır. Çünkü her iktidar halktan bu sayede emperyalizm ve kapitalizme hizmet etmek adına yetki almış ve bu talanı iktidar olan partinin başında ki tek kişiyle gerçekleştirmiştir.

Bu düzende bir parti içinde görevli olan, milletin vekili olan veya olmayan herkes iradesini tek bir kişiye teslim etmiştir.

Oysa siyasi partilerde tek bir konuda disiplin olabilir.

Vatanın ve ulusun çıkarları konusunda herkes aynı hassasiyeti gösterir. Eğer bir parti disiplininden bahsedilecek ise buna parti disiplini denir.

Uygulama böyle mi?

Sistemin içinde ki parti liderlerinin çoğu liberal sömürü çıkarları adına kodlanmış kişilere teslim edilmiş olması böyle bir garabeti üretti.

Bu durumun özelleştirme talanı ile de çok yakından ilgisi var.

Bu talanın sorunsuz gerçekleşmesi için iktidar ve muhalefet partileri o büyük talana sadık kalmak ulusu aldatmak adına parti disiplini içinde hareket ettik diye bir yaftalama garabeti ürettiler.

Oysa 1 Mart tezkeresinde iktidar partisi içinde çoğu milletvekili iktidarın evet oyuna karşı çıkarak vatanın ve ulusun çıkarları adına hareket ederek tarihe geçtiler.

Aksi takdirde Amerikan askerleri topraklarımızı kullanarak Irak’ı işgal etmiş olacaktı. Komşumuz bir ülkeyi atlantik sömürüsü çıkarına sırtından vurmayı iktidar oldum, ulus lehine olmasa bile her kararı alırım garabeti bunu yaşatacaktı.

Koalisyon dönemlerini tek parti iktidarı lazım diye eleştiren bugün ki iktidar destekçisi muhalefet partisinin koşulsuz her konuda desteğini alması da bu garabetin bir ürünüdür.

Karşı çıkan hemen partiden ihraç edilmektedir.

Asıl sorun bunu halkın dikkate alarak bu partilere sorumsuz davrandıkları için fatura keserek verilen yetkiyi geri alması gerekir.

Hükümetleri görevden alma konusunda sözde mevcut demokrasi adına uygulamalarda halk yararına bir düzen yoktur.

Partisiz demokrasi sistemi bunun tek çaresidir.

Parti yok, lider sultası yok. Hazine yardımı yok. İsraf yok, yalan yok, propaganda yok, yalancı medya yok  Her kararda millet var, ulusun çıkarları adına hukuk ve adalet var.

Partili sistemde yetki var sorumluluk yok. Halk yetki vermekle her şey bitiyor sanıyor. Oysa verdiği oyu takip etmiyor. Yetkiyi alan aldığı yetki ile her istediğini yaparım havasına giriyor. Böyle devlet yönetimi olur mu? Böyle bir toplumda huzur, adil paylaşım, adalet mümkün mü?

2018 sonrası ise tek adam yönetimi ile partiler ve vekiller tamamen işlevsiz hale getirildi. Hukuk devleti, sosyal devlet yok edildi. Bütün kontrol ve denetim mekanizmaları devre dışı bırakıldı. Devlet adeta bir kişinin çiftliği haline geldi.

Bugün bir kişiden kurtulmak için bir kişi aramak zorunda bu yüzden kaldık. Devlet geleneğimizin utancı bir dönemdir bu dönem.

Padişahlık türü yönetimden ayrılan tek tarafı her seçimde aynı aileden olmadan yeni bir kişiyi padişah olarak seçmek demektir. Bir devlet ve ulus tarihinde bundan daha büyük bir garabet görülmüş müdür?

Hukuk devleti temsil yetkisini alanları sürekli halk yararına denetleyen ve gerekirse hesap soran devlet demektir.

Bugün ki sistemde bu olanaksız hale geldi.

Bir toplumun kaderi bir kişinin aklı ve iki dudağı arasında ki karara teslim edilebilir mi?

Ancak işgale uğramış bir toplumda bu mümkündür.

Gerçek halk yararına demokrasinin yaşatıldığı toplumlarda yetki ve sorumluluğun sınırlarını ve sonuçlarını toplum sözleşmesi anayasa yani hukuk devleti çizer.

Örnek verecek olursak; Turgut Özal’ın anayasayı bir kere delmek ile bir şey olmaz demesini cezalandırmayan hukuk sistemi ve bunu görmezden gelen yargı düzenine hesap sormayan anlayış 12 Eylül faşizminin eseri bir çürümenin başlangıç noktasıdır.

Bugün ki cumhurbaşkanının anayasa Allah’ın bir emri mi diyerek nabız yoklaması toplumun genelinin çıkarını koruyan sözleşme sınırları içinde hareket etmek yerine bana oy verenlerin verdiği yetki ile ben her istediğimi yaparım gibi ülkeyi ve ulusu onarılması olanaksız sonuçlar üretecek bedeller ve maceralara sürüklenmesi bu çürümenin devamıdır.

Yirmi yıldır faiz (tefeci) düzene en fazla faiz ödeyen biri çıkıp hayat pahalılığının üzerini nas böyle emrediyor diyerek dine sığınarak kendini savunuyor ise orada büyük yıkım ve yok oluş var demektir.

Tek bir kişiye teslim edilmiş siyasi partiler ve tek bir kişiye teslim edilmiş devlet ve toplumların bir geleceği yoktur. Kontrol ve denetim mekanizmaları devre dışı bırakılmış her yönetim güç zehirlenmesi ile yoldan çıkar.

Tek adamlar genelde kurdukları düzeni yaratan adına kendilerine verilmiş yetkinin temsilcisi olarak görürler. Bu tür bir güç zehirlenmesini ümmet, kul, biat ve itaat kültürleri üretir. Kendi içlerinde kavgaları hiç bitmez. Dün kardeşim dediklerine yarın düşman olabilirler. Çünkü kendi içlerinde olan herkes tek güç sahibi olmanın peşine düşebilir. Son yirmi yılda ülkemizi yöneten zihniyetin bir cemaat ile ne istediler de vermedik diyerek kurmalarına izin verdikleri paralel devlet 15 Temmuz’da tüm yetkiyi ellerinden almak adına kardeşler arasında bir kavga değil miydi? Bu düzen devam ettiği müddetçe bu tür yapılanma ve gücü ele geçirme girişimleri bitmeyecektir. Oysa kendi düzenlerini kurmak ve bunun üzerini örtmek, halktan gizlemek adına Ergenekon, Balyoz vb kumpas davalar ile suçsuz insanları darbe yapacaklar tehdidi ile halkı aldatarak o masum insanlara zulüm ettiler.

Bu sebeple yönetim gücünü ortak akıl ile sağlamanın ve denetlenebilir, hesap verilebilir ve hesap sorulabilir hukuk devletini inşa etmenin tek yolu partisiz demokrasi ile halkın aracısız kendi kendini yönetmesine bağlıdır.

Partisiz demokrasi sisteminde icradan sorumlu olarak seçilen hükümete karşı mecliste bulunan tüm halkın vekilleri bir parti ve kişiye bağlı olmadan sadece halkın çıkarına denetim, hesap sorma ve icra yetkisini geri alma hakkı ve gücü elinde tutacağı için hiçbir hükümet hukuk dışı iş yapma olanağı kalmayacaktır.

✓ İnsanlar, seçimlerinin sorumluluğundan kaçsalar bile sonuçlarına katlanmaktan kaçamazlar. Aynı şekilde temsil yetkisini elinde bulunduranlar bu yetkiye güvenerek sorumluluklarının gereğini yerine getirmekten kaçsalar bile eninde sonunda bunun bedelini ödemekten kurtulamazlar.

Yetki sorumluluktan kaçmak ve hesap vermekten kaçmak için verilmez. Yetki verenlerin de yetki alanlarında sorumluluğu ve bu sorumluluğun sonuçlarına katlanmak gibi bir zorunlulukları var. Bu sorumluluktan dolayı hesap vermekten kaçsalar, geciktirseler bile hiçbir bedel ödemeden ve ödetmeden kurtulmaları mümkün değildir. Bu sorumlulukta en büyük pay yetki verenlere aittir. Çünkü sonuçta en büyük kaybı yaşayacak olan onlardır.

Bir devlette disiplinden bahsedilecek ise o disiplin halkın yararına bir disiplin olabilir. Kurgulanmış partiler ve parti liderlerinin disiplini halkın yarına değil aleyhine bir disiplin çabasıdır.

][ Önder KARAÇAY ][

About Önder Karaçay

✓ Gerçek adalet; hakkı, hak yiyenin kursağında arar. ✍️ Önder Karaçay
Bu yazı Önder Karaçay Yazıları içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın